Hizmet Tespit Davası, Şartları ve Masrafları 2024

Hizmet Tespiti Davası (Sigortalılığın Tespiti Davası)

Hizmet tespiti davası; işçinin sigortalılık kapsamına giren bir işte çalışmasına rağmen, işveren tarafından çalıştığı dönemin Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK’ya) bildirilmediği, eksik bildirildiği veya işveren tarafından SGK prim ödemesinin yapılmadığı dönemlerin tespiti için açılan davadır.

İşçinin ölümü halinde, hak sahipleri tarafından da hizmet tespiti davası açılabilir.

Hizmet Tespiti davasının hukuki temeli, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 86. maddesinin 9. fıkrasındaki “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca (Sosyal Güvenlik Kurumu) tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” düzenlemesine dayanmaktadır.

Hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunmasıdır. Sosyal güvenlik ve sigortalılık hakkı, doğrudan kamu düzenine ilişkin bir haktır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı olan bu temel haktan vazgeçilemez ve başkalarına devredilemez. Bu sebeple, hizmet tespiti davasında feragat geçerli değildir, zira sosyal güvenlik hakkından vazgeçilemez. Benzer şekilde, davalı tarafından davanın kabulü de geçerli değildir, herhangi bir sonuç doğurmaz. Davadan feragat veya davayı kabul durumlarında da, hakim tarafından tahkikat devam ettirilerek gerçek durumun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu sebeplerden dolayı, hizmet tespiti davasına konu uyuşmazlıklarda,  arabuluculuğa başvurulmaz.

Hizmet Tespiti Davası Kime Karşı Açılır?

Hizmet tespiti davasında 11.09.2014 öncesinde; davalı olarak, hem işçiyi çalıştıran işverenin, hem de Sosyal Güvenlik Kurumunun gösterilmesi gerekmekteydi.

Ancak, 11.09.2014 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan kanun değişikliği sonrasında; hizmet tespiti dava dilekçesinde, Sosyal Güvenlik Kurumu davalı taraf olarak gösterilmeyecektir. Davalı taraf olarak, sadece işveren gösterilecektir.

Mahkeme tarafından dava, Sosyal Güvenlik Kurumuna resen ihbar edilir, bunun üzerine SGK tarafından davaya davalı yanında fer’i müdahil olarak katılır. SGK, yanında katıldığı taraf başvurmasa bile, kanun yoluna başvurabilir. Yargılama sonunda verilecek kararı, kesinleştikten sonra SGK uygulamakla yükümlüdür.

SGK, bu davada taraf olmayıp fer’i müdahil olacağı için, dava sonucu verilen kararda, SGK aleyhine veya lehine yargılama giderlerine hükmedilemez.

İşçinin hizmet tespitine konu farklı işverenlere ait çalışma dönemleri varsa, her bir işveren aleyhine ayrı dava açılması gerekir. Birden fazla işveren hakkında aynı dava dilekçesi ile dava açılabilmesi için, bu işverenler arasında zorunlu veya ihtiyari dava arkadaşlığının bulunması gerekir.

Hizmet Tespiti Davasında Zamanaşımı, Hak Düşürücü Süre

Hizmet tespiti davasının, davaya konu hizmetlerin olduğu yılın bitiminden itibaren beş yıllık süre içerisinde açılması gereklidir. Bu beş yıllık süre hak düşürücü süre olup, karşı tarafın iradesine bağlı olmaksızın, hakim tarafından resen dikkate alınır.

Bununla birlikte, Yargıtay tarafından, aşağıda örnek kararda belirtilen bazı durumlarda, hak düşürücü sürenin dolmuş olmasının söz konusu olmayacağı belirtilmektedir:

Davacı, davalı işveren nezdinde çalıştığının tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir. İşverenin, sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Kanunun 79/1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nde, işverence Kuruma verilecek belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu vs. şeklinde sıralanmıştır. Bu belgelerden birisinin dahi Kuruma verilmiş olması veya Kurumca, fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir…” (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2008/9842E, 2009/7830K)

Hizmet Tespiti Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Hizmet tespiti davasında görevli mahkeme, iş mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise, davalı işyerinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalı işyerinin birden çok olması durumunda, bunlardan herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir.

Hizmet Tespiti Davasında İspat ve Deliller

Hizmet tespiti davalarında ispat yönünden, kanunda özel bir durum öngörülmemiştir. Davanın ispatı için, işçinin iddia ettiği dönemde işyerinde çalıştığını gösterir her türlü delilden yararlanılabilir. Bu iddianın ispatına yönelik olarak SGK kayıtlarından, işyerine ait kayıtlardan, banka kayıtlarından (işveren tarafından işçinin ücretinin yattığı görülebiliyorsa), ücret bordrolarından, tanıklardan yararlanılabilir. Tanıklar açısından önemli olan husus, tanıkların işçinin çalıştığı dönemde aynı işyerinde veya komşu işyerinde çalışan bordro tanıkları olmasıdır.

Kullanılacak ispat yöntemi ve deliller hakkındaki bu hususlara, aşağıda verilen hizmet tespiti davası Yargıtay kararlarında da değinilmektedir:

Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa’nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay’ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.

Bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu koşul oluşmuşsa işyerinin gerçekten var olup olmadığı kanun kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma olgusunun varlığı özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispat edilebilirse de çalışmanın konusu niteliği başlangıç ve bitiş tarihleri hususlarında tanık sözleri değerlendirilmeli, dinlenen tanıkların davacı ile aynı dönemlerde işyerinde çalışmış ve işverenin resmi kayıtlara geçmiş bordro tanıkları ya da komşu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan ve bordrolarına resmi kayıtlarına geçmiş çalışanlardan seçilmesine özen gösterilmelidir. Bu tanıkların ifadeleri ile çalışma olgusu hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. (Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/2680E, 2020/649K)