İstirdat davası borçlu olunmadığı halde, kesinleşmiş icra takibi nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödenen paranın geri alınması istemiyle açılan davadır. Kişinin borçlu olmadığı halde ödediği paranın geri alınabilmesi amacıyla açılan istirdat davası, icra baskısı altında yapılan ödeme nedeniyle hak kaybı yaşanmamasını sağlar.
Borçlusu olduğunuz bir icra dosyasına itiraz etmemeniz üzerine kesinleştiğinde veya menfi tespit davası açamadan borç tutarını ödediğiniz takdirde ödediğiniz paranın geri alınması amacıyla alacaklıya karşı istirdat (geri alım) davası açılması gerekmektedir. İstirdat davası hukuki niteliği bakımından bir eda davasıdır.
İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesinde istirdat davası; “Menfi Tespit ve İstirdat Davası” başlığında altında; “Borçlu, menfi tespit davası zımnında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir. Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu dosya hakkında bilgi almak için “Bursa Boşanma Avukatı” olarak iletişime geçebilirsiniz.
İçindekiler
İstirdat Davası Şartları Nelerdir?
- Borçlunun, alacaklının hukuki bir dayanağı olmadan kendisinden icra takibi yaparak aldığı parayı ödemek zorunda kalmış olması gerekir.
- Geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olması gerekmektedir. Kendisine karşı icra takibi yapılmamış olan kişi borçlu olmadığı bir parayı ödemiş olduğu iddiası ile, istirdat davası açamaz. Böyle bir durumda şartları oluştuysa ancak borçlar kanunu hükümleri gereğince sebepsiz zenginleşme davası açabilir.
- Davayı açacak kişi parayı cebri icra tehdidi altında ödemiş olmalıdır. Borçlunun istirdat davası açabilmesi için icra takibi kesinleşmiş olmalıdır. İcra takibi sonucunda borçlunun malları haczedilip cebri icra yolu ile satılabilir veya borçlu icra veznesine borcu ödeyebilir. Borçlu bu durumda istirdat davası açabilecektir.
- İstirdat davasının borcun tamamen ödenmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerekmektedir. Bu 1 yıllık süre hak düşürücü süre olup yargılamanın her aşamasından ileri sürülebileceği gibi mahkemece re’sen de dikkate alınır. İstirdat davası için öngörülen bir yıllık hak düşürücü dava açma süresi, takipte takip konusu borcu doğrudan alacaklıya ya da icra dairesi veznesine veya haciz sonucu ödendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Borcun tamamen ödenmesi bir yıllık sürenin başlamasına ilişkin olup borcun kısmen ödenmesi halinde de istidat davası açılması mümkündür. Ancak borçlu istirdat davasını açarken ödemiş olduğu paranın tamamını değil de bir kısmını dava konusu yapmışsa, fazla olan kısma ilişkin hakkını saklı tutsa dahi, dava konusu yapmadığı kısım için bir yıllık hak düşürücü süre işlemeye devam eder.
Menfi Tespit Davası Nedir?
Menfi tespit davası, iddia edilen bir hukuki ilişkinin veya hakkın gerçekte var olmadığının tespit edilmesi talebiyle ve amacıyla açılan bir dava türüdür. Borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığının ispatı için menfi tespit davası açabilme hakkında sahiptir. Borçlu olduğu iddia edilen davacı, icra hukuku kapsamında açacağı menfi tespit davası ile para alacağının hiç doğmadığını veya doğduğunu fakat sona erdiğini ileri sürerek bu durumun tespit edilmesini talep eder.
İstirdat davasının hem icra hukuku çerçevesinde bazı dava veya kurumlar ile hem de maddi hukuk yönü itibariyle bazı davalarla ilişkisi bulunmaktadır. Özellikle menfi tespit ve sebepsiz zenginleşme davası, istirdat davasıyla ilişkili ve ortak yönleri olan davalardır. Menfi tespit ile istirdat davası arasındaki temel fark, menfi tespit davasının borcun ödenmesine kadar açılması; istirdat davasının ise borcun ödenmesinden sonra açılması olduğundan, menfi tespit davası, istirdat davasının öncüsü niteliğindedir.
Sebepsiz Zenginleşmeye Dayalı İstirdat Davası
İstirdat davası, sebepsiz zenginleşme davasının icra hukukundaki özel görünümüdür. Bir kişinin geçerli olan hukuk kurallarına uygun şekilde malvarlığında artış olması (zenginleşmesi), kişinin en doğal haklarındandır. Başkasının zararına gerçekleşen zenginleşme, hukuk kurallarına uygun olsa bile, bazen bu zenginleşme sebepsiz (haksız) olabilir. Kanun kişiler arasında gerçekleşen bu sebepsiz (haksız) zenginleşmeleri (kazanımları), kişiler arasındaki malvarlığı ilişkilerinin haklı ve adalete uygun şekilde gerçekleşmesini sağlayan hukuk kuralları ile engellenmektedir. Haksız elde edilen bu zenginleşmenin engellenmesini sağlayan imkân ise borçlar kanunundaki sebepsiz zenginleşme hükümleridir. İstirdat davasının şartlarının mevcut olmaması nedeniyle açılamaması durumunda, borçlu şartların mevcut olması (örneğin, zamanaşımı süresinin geçmemesi) şartıyla sebepsiz zenginleşme davasını açabilecektir
“Sebepsiz zenginleşme davasının konusu, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen kimsenin, bu zenginleşmeyi hak sahibine geri vermesidir.” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, T. 25.02.2013, E. 2013/1715, K. 2013/2939 sayılı kararı
“Dava, niteliği itibariyle BK m. 61 vd.‟na (şimdi TBK m. 77-82) göre açılmış olan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacaklı davasıdır. Zira davalılara yapılan ödemeler icra dosyasına değil, haricen ödenmiştir.” Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, T. 20.11.2009, E.2009/10663, K. 2009/16335 sayılı kararı
”Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun malvarlığından bir başkasının aleyhine olarak zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.” Yargıtay 3. HD, T. 12.09.2013, E. 2013/12387, K.2013/12539 sayılı kararı
Sebepsiz Zenginleşme ve İstirdat Davası Farkı
- Sebepsiz zenginleşme davası Borçlar Kanunu hükümlerine tabiyken İstirdat Davası İcra İflas Kanunu hükümlerine tabidir.
- Sebepsiz zenginleşme hükümlerinden farklı olarak, istirdat davasında, ödemenin hatayla yapıldığının ispatlanmasına gerek yoktur. İstirdat davasına ilişkin İİK m. 72/7 vd. maddelerinde sayılan şartların mevcut olması durumunda, hataya dayalı ödeme şartı aranmaksızın istirdat davası açılabilir.
- İstirdat davasında davacı cebri icra tehdidi altında ödeme yaptığını ispatlamalıdır. Sebepsiz zenginleşmede böyle bir ispat şartı mevcut değildir.
- Sebepsiz zenginleşme davası hak sahibinin geri isteme hakkını öğrendiği tarihten 2 yıl ve her halde zenginleşmeden tarihten itibaren 10 yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir. İstirdat davası ise yapılan ödemeden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süreyle sınırlanmıştır. Bu sürenin hak düşürücü olması nedeniyle taraflar ileri sürmeye bile hakim kendiliğinden göz önüne alır.
- Sebepsiz zenginleşme davası tali (ikincil) nitelikte bir davadır. Eğer kanunda özel olarak başka aslî nitelikteki davanın açılabilme imkanı mevcutsa sebepsiz zenginleşme davası açılamaz. Bu sebeple istirdat davasının açılabileceği koşullarda sebepsiz zenginleşme davası açılamayacaktır.
Menfi Tespit Davasının İstirdat Davasına Dönüşmesi
Menfi tespit davasının istirdat (geri isteme) davasına dönüşmesi için ayrıca bir başvuruda bulunulmasına gerek yoktur; zira dava kendiliğinden istirdat davasına dönüşür. Yani mahkeme, açılan menfi tespit davasında borcun alacaklıya ödendiğinden haberdar olduğu anda davaya istirdat davası olarak devam eder.
İstirdat Davası Görevli ve Yetkili Mahkeme Hangisidir?
İstirdat davasında görev için özel bir düzenleme yapılmamıştır. İstirdat davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Tarafların arasındaki hukuki ilişkiye göre görevli mahkeme belirlenmelidir. Alacağın niteliğine göre görevli mahkeme; Asliye Hukuk Mahkemesi, Asliye Ticaret Mahkemesi, Tüketici Mahkemesi, İş Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesi olabilmektedir.
İstirdat davasında yetkili mahkeme ise İcra ve İflas Kanunu 72. maddesinde; “Menfi tespit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir.” hükmüyle düzenlenmiştir. Yani borçlu hem icra takibinin yapıldığı yerde hem de davalının yerleşim yerinde davayı açabilir.
Dava Ne Kadar Sürer?
İstirdat davasının ne kadar süreceğinin kesin olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Genel mahkemelerde görülen bu davaya uygulanan hükümler, iddianın ispatı için tarafların her türlü delilden (bilirkişi raporu, tanık ifadesi, keşif vb.) faydalanabilmesi, mahkemenin iş yükü gibi faktörler davanın bitme süresinde değişiklik yaratacaktır.
İstirdat Davası Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2017/869 K. 2021/1508 T. 25.11.2021 sayılı kararı
- Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
- Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
- YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
- Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin 13.09.2006 tarihli sözleşme kapsamında 7011 kodlu hizmet bedelini dayanak göstererek Beyoğlu 1. İcra Müdürlüğünün 2008/15886 sayılı dosyasında müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, müvekkilinin genel müdürlükten aldığı onay ile toplam 14.516,98TL’yi menfi tespit ve istirdat davası açılması şartıyla davalıya ödenmek üzere icra dosyasına yatırdığını, oysa davalı ile imzalanan sözleşme ve sözleşmenin eki teknik şartname hükümleri gereğince davalıya ödeme yapılmasını gerektiren bir durum olmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 7.500TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
- Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının icra takibine itiraz ettikten sonra kendi rızasıyla ödeme yaptığını, davanın İİK’nın 72/son maddesine göre açılan istirdat davası olarak kabul edilemeyeceğini, davada borç olmadığı hâlde hatayla ödeme yapıldığı iddia ediliyorsa, bu takdirde davanın sebepsiz zenginleşmeye dayanan istirdat davası olduğunu ve bu durumda da davacının hem borçlu olmadığını hem de ödemeyi hatayla yaptığını ispatlaması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemenin Birinci Kararı: 6. İstanbul 47. (Beyoğlu 2.) Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.12.2009 tarihli ve 2009/114 E., 2009/486 K.
Mahkemenin Birinci Kararı:
- İstanbul 47. (Beyoğlu 2.) Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.12.2009 tarihli ve 2009/114 E., 2009/486 K. sayılı kararı ile; davanın mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 61. ve devamı maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmeye dayalı istirdat davası olduğu, icra takibinin itirazla durmasından sonra ödeme yapıldığı, bu nedenle icra tehdidi ile ödeme yapıldığından söz edilemeyeceği, icra takibine süresi içinde itiraz ederek hakkındaki takibi durduran davacının sonradan 14.516,98TL ödemesi gerektiğini düşünüp kurum yetkililerinden olur da alarak bu tutarı icra veznesine yatırdığı ve takip alacaklısı olan davalıya ödenmesine muvafakat ettiği, borcun hiç doğmadığına ya da sonradan ortadan kalktığına dair bir durumun söz konusu olmadığı, takip alacaklısının kimliğinde yanılma ya da hatayla yapılan bir ödemenin de bulunmadığı, davacının serbest iradesiyle yaptığı ödemeyi geri isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
- Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
- Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.05.2012 tarihli ve 2012/5561 E. 2012/7717 K. sayılı kararı ile; “…Dava, istirdat istemine ilişkindir.
İstirdat davası, icra hukukunun bir kavramı olmasına rağmen, uyuşmazlığı maddi hukuk yönünden çözümleyen bir yoldur. Ne var ki, burada borçlu, BK’nun 62. maddesinde öngörülen ilke hilafına, kendini borçlu sanarak hataen ödeme yaptığını ispatla yükümlü değildir. Bunun nedeni, ödemenin icra zoru ile yapılmış olmasıdır. İstirdat davasının amacı, davacının ödeme emrine itiraz etmemesi ya da edip de itirazın kaldırılmış olması sebebiyle cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı ve fakat gerçekte borçlu olmadığı bir paranın geri alınmasını sağlamaktır. Çünkü, ödeme emrine zamanında itiraz edilmemesi ya da edilip de itirazın kaldırılması üzerine ödeme emrinde yazılı miktarın ödenmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık, sadece icra hukuku yönünden sonuçlanır. Maddi hukuk yönünden ise uyuşmazlık kesin olarak sona ermiş olmaz. Maddi hukuk yönünden bir eda davası niteliğindeki bu davanın konusu, öncelikle ödeme emrindeki alacağın, aslında var olmadığı ya da hukuken borçluyu ilzam eder nitelikte bulunmadığı yönlerinin ispatı ile ilgilidir. İİK’nin 72. maddesinin son fıkrasındaki davacı yalnız, paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur hükmü, BK’ nın 62. maddesiyle münasebeti olmadığını, yani verilen şeyin geri alınabilmesi için hataen verildiğini ispat zarureti bulunmadığını belirtmek maksadına matuftur.
Somut olayda davacı taraf, aleyhine girişilen icra takibi üzerine ihtirazi kayıtla ödediği tutarın istirdadı için işbu davayı açmıştır. Her ne kadar ödeme takibe yapılan itirazdan ve takibin durmasından sonra yapılmışsa da, dosya evrakı içeriğindeki ifadelerden de anlaşılacağı üzere bu ödeme alacaklı davalının davacı hakkında açacağı itirazın iptali davasında icra inkar tazminatı ödemek durumunda kalmamak amacı ile yapılmış olup, BK’nun 62. maddesi uyarınca yapılan bir ödeme olarak kabul edilemez. Bu itibarla mahkemece, uyuşmazlığın esası incelenip ödemenin karşılıksız ödeme olup olmadığı üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
- İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11.03.2013 tarihli ve 2012/206 E., 2013/57 K. sayılı kararı ile; uyulan bozma kararı doğrultusunda uyuşmazlığın esasına ilişkin bilirkişi incelemesi yapıldığı, davacının takibe konu 7011 kodlu işlem nedeniyle tahakkuka bağlanmayan okuma işlemleri sebebiyle davalıya ücret ödenmemesi gerektiğini ileri sürerek talepte bulunduğu, davalının 7011 kodlu işlemi üzerine fatura tahakkuk ettirilmese dahi ücrete hak kazandığı, davacının yaptığı ödemenin itirazın iptali davasında icra inkâr tazminatı ödememek amacıyla yapıldığı, mülga BK’nın 62. maddesi uyarınca yapılan bir ödeme olarak kabul edilemeyeceği, hükme esas alınan raporda fazla ödeme tutarının 2.077,29TL hesaplandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 2.077,29TL’nin ödeme tarihi 09.09.2008 tarihinden itibaren işleyen avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
- Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
- Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 08.05.2014 tarihli ve 2014/647 E., 2014/3571 K. sayılı kararı ile;
“… Taraflar arasında akdedilen 13.09.2006 tarihli hizmet alım sözleşmesinin ayrılmaz parçası olan ve davalı şirketinde imzasını taşıyan Tip Teknik Şartnamenin 2. maddesinde belirtilen bazı sebeplerle sayacın okunamaması halinde aboneye bildirim bırakılacağı, (boş ihtarname) ve abonenin sayaç değerini tespit ederek idareye bildirilmesi isteneceği, endeks değerinin işletmeye ulaşması ve fatura düzenlenmesi halinde yükleniciye hizmet bedeli ödeneceği, abone tarafından endeksin işletmeye bildirilmemesi ve bu nedenle tahakkuka bağlanmaması halinde ödeme yapılmayacağı hüküm altına alınmıştır. Ayrıca adı geçen şartnamenin 3.1. maddesinde idare tarafından okunmak üzere yönlendirilen abonelerden o emisyon dönemi içinde çıkan ve dönem faturası olarak bilinen tahakkuka bağlanan fatura sayısının ana hizmet bedeli ile çarpımı sonucu ortaya çıkan tutarın yükleniciye ödeme yapılacağı belirtilmiştir.
Hal böyle olunca, mahkemece açıklanan teknik şartname maddeleri hususunda konusunda uzman bilirkişi kurulundan açıklamalı, denetime elverişli ve daha önce alınan bilirkişi raporuna karşı itirazları da değerlendiren rapor alınıp tüm deliller birlikte değerlendirilmek sureti ile uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
- İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2014 tarihli ve 2014/1231 E., 2014/304 K. sayılı kararı ile; bozma öncesi alınan 16.01.2013 tarihli raporun üçüncü sayfasında (C) başlığı altında şartnamenin ilgili maddelerinin değerlendirildiği, raporda ortaya konulan görüşün toplanan diğer deliller ve şartname hükümleri gözetilerek denetlendiği, bozma kararında Tip Teknik Şartnamenin 2. maddesi ile 3.1-3. fıkrasının dikkate alındığı, ancak aynı Teknik Şartnamenin 3.1-4. fıkrasında yazılı düzenlemenin gözetilmediği, şartnamenin 3.1-4. fıkrasının yok sayılması hâlinde, yüklenicinin iş sahibinden gelen iş emrinin gereğini tam olarak yerine getirdiği hâllerde dahi ücret almayacağını sözleşme imzalanırken peşinen kabul etmiş olduğu sonucuna ulaşılacağı ve sözleşmenin bütünü dikkate alındığında bu yorum tarzının kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
- Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- UYUŞMAZLIK
- Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece birinci bozma kararına uyularak hükme esas alınan 16.01.2013 tarihli raporun yeterli olup olmadığı ve taraflar arasında imzalanan 13.09.2006 tarihli sözleşmenin eki tip teknik şartnamenin 2. maddesi ile 3.1. maddesi konusunda yeniden bilirkişi heyetinden rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
- Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların irdelenmesi gereklidir.
- Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), Ankara 2013, s. 346).
- Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ödemiş ise, ödemiş olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir.
- Bu arada “hizmet (temini) alım sözleşmelerini” kısaca açıklamak gerekir ise; hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği iş görme sözleşmelerindendir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Hizmet temini sözleşmelerinde hizmet veren taraf işçi veya hükmî şahıs olabilir. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur.
- Öte yandan bilirkişi incelemesi ve raporu ile ilgili düzenlemelere değinmekte de fayda vardır.
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nın) 266. maddesinde, mahkemenin çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği düzenlenmiştir. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere bilirkişi incelemesinin esası; uyuşmazlığın çözümünde gerekli olan özel veya teknik bilgiyi dava dosyasına temin etmektir. Bu bağlamda hâkim, hukuk bilgisi dışında kalan ve niteliği gereği özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususları, alanında uzman kişi veya kişiler aracılığıyla inceleyecek ve elde edilen bilgi ile yapılacak değerlendirme sonucu karar tesisi için gereken kanaate ulaşabilecektir.
- Aynı Kanun’un 282. maddesi gereğince mahkeme, takdiri bir delil olan bilirkişi görüşlerini diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Hâkim bilirkişi raporunu değerlendirirken dava konusu vakıaya ilişkin tutarlı, mantıklı ve hukukî gerekçeler ortaya koymalıdır. Bu kapsamda bilirkişinin uzmanlık alanı ve bilgisi, raporun mahkemece tanımlanan görev çerçevesinde düzenlenip raporda varılan sonucun somut olaya uygun ve anlaşılır olup olmadığı gibi hususlar, bilirkişi raporunun değerlendirmesinde hâkim tarafından nazara alınmalıdır.
- Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgiler ile açıklamalara usulünce yer verilmesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarının gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışılması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekir. Alınan bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre çelişki oluşturması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak bilirkişi raporlarında görülen eksiklik veya belirsizliğin tamamlanması ya da açıklığa kavuşturulması görevi de HMK’nın 281/2. maddesine göre mahkemeye aittir. Bu hâlde, mahkemece raporu veren bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi, HMK’nın 281/3. maddesi uyarınca, yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup, tekrar inceleme yaptırılarak rapor da alınabilir.
- Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 13.09.2006 tarihli “…El Bilgisayarı İle Endeks Okuma Hizmet Alımı Tip Sözleşmesi”nin 6. maddesinde sözleşmenin birim fiyat sözleşme olduğu, idarece hazırlanan cetvelde yer alan her bir iş kaleminin miktarı ile bu iş kalemleri için yüklenici tarafından teklif edilen birim fiyatların (3.960.000 adet x 0,1494 TL/adet) çarpımı sonucu bulunan tutarların toplamı olan 591.624TL bedel üzerinden akdedildiği kararlaştırılmış; sözleşmenin eki tip teknik şartnamenin 2. maddesinde yapılacak işin açıklaması yapılmış, idare tarafından talimatlandırılarak abone adresine gidilmekle beraber endeksinin, abonenin sayacının kapalı yerde okunamaması, abonenin evde bulunmaması, abonenin bahçesine girilememesi vb. gibi nedenlerle okunamaması hâlinde yüklenicinin kullanım yerine bırakacağı bir bildirim (boş ihbarname) ile aboneden sayaç değerini tespit ederek idareye bildirmesinin isteneceği, ancak bu endeks değerinin abone tarafından işletmeye ulaşması ve fatura düzenlenmesi hâlinde yükleniciye uygulama yılındaki ana hizmet bedelinin ödeneceği, abone tarafından endeksin işletmeye bildirilmemesi ve tahakkuka bağlanmaması hâlinde herhangi bir ödeme yapılmayacağı düzenlenmiş; teknik şartnamenin 3.1. maddesinde ana hizmetin tarifi yapıldıktan sonra aynı maddenin üçüncü fıkrasında idare tarafından okunmak üzere yönlendirilen abonelerden, o emisyon dönemi içinde çıkan ve dönem faturası olarak bilinen, tahakkuka bağlanan fatura sayısı ile ana hizmet bedelinin çarpımı ile bulunacak tutarın yükleniciye ödeneceği belirtilmiş; maddenin dördüncü paragrafında da her emisyon dönemi sonunda tüketimi olmayan okunan son endeks ile ilk endeksi aynı olan abonelere sahada yapılacak sondaj usulü kontrol sonucunda elde edilen bilgiler doğrultusunda yükleniciye ödeme yapılacağı kararlaştırılmıştır.
- Görüldüğü üzere sözleşmenin eki teknik şartnamenin ikinci maddesinde davalı yüklenicinin hangi şartlarda bedel talep edebileceği açıklanmış, üçüncü maddesinde de yapılacak işler için ödenecek bedelin nasıl hesaplanacağı ve yöntemi gösterilmiştir. Bu hükümler gereğince bazı nedenlerle sayacın okunamaması durumunda aboneye boş ihbarname bırakılarak aboneden sayaç değerini tespit edip idareye bildirmesinin isteneceği, endeks değerinin idareye ulaşması ve fatura düzenlenmesi hâlinde hizmet bedelinin yükleniciye ödeneceği belirtilmiştir. Başka bir ifadeyle yüklenicinin dava konusu 7011 kodlu hizmete karşılık bedele hak kazanabilmesi için sayacın okunamaması ve kullanım yerine bırakılan bildirim üzerine ilgili abonenin sayaç değerini idareye bildirmesinden sonra abone hakkında fatura düzenlemesi gereklidir.
- Eldeki dava, yukarıda açıklanan sözleşmeye dayanarak yüklenicinin 7011 kodlu endeks okuma hizmeti için Ekim 2006-Eylül 2007 döneminden kaynaklanan alacağının tahsili amacıyla davacı aleyhine başlattığı icra takibi üzerine İİK’nın 72. maddesi uyarınca menfi tespit ve icra dosyasına ödenen bedelin istirdadı istemiyle açılmıştır.
- Yargılamanın devamı sırasında alınan 16.01.2013 tarihli raporda, sözleşmenin eki teknik şartnamenin 2. maddesi ile 3.1. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen hükümler dikkate alınmaksızın, dava ile ilgisi bulunmayan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 7010 kodlu hizmetle ilgili verdiği bir kararına göre sayacın ilk ve son okuma farkı şeklinde teknik şartnamenin 3.1. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince hesap yapılarak sonuca varılması doğru değildir. Diğer taraftan raporu düzenleyen bilirkişinin uyuşmazlık konusu alanda uzman olmadığı, bilirkişi raporunun denetime elverişli şekilde tanzim edilmediği ve hükme esas alınabilecek yeterlilikte bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu hâlde anılan rapora dayalı olarak verilen kararın usul ve yasaya uygunluğundan söz edilemez.
- Bu itibarla mahkemece HMK’nın 266. ve 281. maddeleri gereğince yeniden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulundan sözleşme ve eki teknik şartnamenin 2. maddesi ile 3.1.3. maddesi hükümlerini değerlendiren ve denetime elverişli biçimde açıklayan rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre hüküm tesis edilmelidir.
- Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
- Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.11.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.