Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu

Resmi belgede sahtecilik suçu Türk Ceza Kanunu’nun 204. Maddesinde düzenlemiş bir suç çeşididir. Kamu güvenliğine karşı işlenen suçlar başlığı altında yer almaktadır. Maddenin ilk fıkrasında yer alan suç herkes tarafından işlenebilir. İkinci fıkradaki suç ise yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenebilmektedir. Resmi belge, kamu görevlisinin görev mevzuatı gereğince sahip olduğu yetkiyle ve görevinden kaynaklı düzenleyebildiği belgeyi ifade etmektedir. Resmi belgede sahtecilik suçu yalnızca kasten işlenebilir.

TCK Madde 204 (Resmi Belgede Sahtecilik Suçu);

1)Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2)Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

3)Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

Türk Ceza Kanunu’nda belirtildiği üzere resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen kişi 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Eğer resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen kişi kamu görevlisi ise 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

Resmi Evrakta Sahtecilik ve Mağdur

Resmi evrakta sahtecilik suçunda mağdur aslen toplumu oluşturan herkestir. Bir şikayet eden olmasa bile suç devlet tarafından savcılık yolu ile takip edilir. Bu suç nedeniyle haksızlığa uğrayanlar veya zarara görenler suçtan zarar gören sıfatıyla davaya katılabilir.

Resmi Evrakta Sahtecilik Suçu Şikayet Süresi

Resmi evrakta sahtecilik suçu kanunen bir şikayet süresine bağlı değildir. Suçun kanundaki ilk cümlede yazan basit hali için 8 yıl, ikinci cümledeki hali için ise 15 yıl zamanaşımı süresi belirlemiştir. Bu tarihler geçene kadar bir şikayet veya ihbar olursa savcılık tarafından soruşturma yapılacaktır.

Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçunun Şartları

Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için bazı şartlar bulunmaktadır.

1)Bu suçun işlenebilmesi için öncelikle kim tarafından düzenlendiği belli olan ve hukuken değer taşıyan bir içeriğe sahip yazılı bir belge olmalıdır.

2)Belgenin aldatıcılık etkisinin olması gerekmektedir. Yani objektif ölçütlere göre belgenin aldatma yeteneğini taşıması gerekmektedir.

3)Kamu görevlisi tarafından düzenlenen bir resmi belge olmalıdır. Belgeyi düzenleyen kamu görevlisi görevi gereğince bu belgeyi düzenlemelidir.

4)Bu suçu işleyen kişinin fiili hem kamu güvenini bozmalı hem de kişilerin haklarını ihlal ederek zarar olasılığı doğurmalıdır. Suç nedeniyle zarar oluşması şart değildir, olasılığı dahi yeterlidir.

Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Seçimlik Hareketleri

Bu suçun üç farklı seçimlik hareket ile işlenmesi mümkündür. Bunlar;

1-Sahte bir resmi belge oluşturulması veya resmi bir belgenin gerçeğe aykırı düzenlenmesi

Resmi belgede sahtecilik suçunda özel belgede sahtecilik suçunun aksine belgede sahtecilik yapılmasının ardından bu belgenin kullanılması gerekmemektedir. Resmi bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi suçun oluşması için yeterli olmaktadır.

2-Resmi bir belgenin üçüncü kişileri aldatacak biçimde değiştirilmesi

Resmi belgede sahtecilik suçunun bu şeklinin işlenebilmesi için ilk aşamada hukuki etki doğurabilecek, usulüne ve mevzuata uygun düzenlenmiş bir belgenin bulunması gereklidir. Daha sonra bu belgenin içeriğinde veya düzenleyenin kimliğinde değişiklik, ekleme, silme gibi işlemlerle bir takım oynamalar yapılarak bu resmi belge sahte belge haline getirilmektedir. Resmi belgenin değiştirilmesi ile birlikte suç tamamlanmış olur. Bu resmi belgenin, özel belgede sahtecilik suçunda olanın aksine ayrıca kullanılması gerekmez.

3-Sahte resmi belge düzenlenerek bu resmi belgenin kullanılması.

TCK’ya göre sahte olarak düzenlenmiş veya değiştirilerek sahte hale getirilmiş resmi belgeyi bir şekilde elinde bulunduran kişi bu belgeyi belgenin sahte olduğunu bilmesine rağmen kullanırsa 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Eğer sahte resmi belgeyi kullanan kişi bu belgenin sahte olduğunu bilmiyorsa kendisine mahkemece ceza verilmeyecektir.

Resmi Evrakta (Belgede) Sahtecilik Suçunun Nitelikli Halleri

Resmi evrakta sahtecilik suçunun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli halleri şunlardır:

1)Kamu görevlisinin resmi belgeyi sahte olarak düzenlemesi, değiştirmesi, kullanması (TCK 204/2).

Suçun bu hali yalnızca kamu görevlisi veya memurun görevi nedeniyle düzenlediği belge ile işlenebilmektedir. Memur tarafından düzenlenen belgenin sahtecilik unsurunun oluşması gerekmektedir.

Kamu görevlisi; resmi belgeyi hazırlarken yetkili makama ait imza, unvan, şekil gibi unsurları taklit ederek bu suçu işler. Resmi belgede değişiklik yapılması belgeye yazı eklemek suretiyle veya yazıdaki tarihin silinmesi yollarıyla olabilmektedir. Bunlar dışında gerçeğe tamamen aykırı bir belge düzenlemek başlı başına bu suça sebebiyet vermektedir. Kamu görevlisinin oluşturduğu bu belgeyi kullanması da suçun işlenmesindeki icrai hareketlere dahil edilecektir.

TCK md. 6/1-c gereğince kamu görevlisi (tanık, bilirkişi, avukat vs.) sayılan kişiler de işledikleri fiiller nedeniyle bu fıkra hükmüne göre cezalandırılacaktır.

2)Belgenin sahteciliği ispatlanıncaya kadar geçerli belgelerden olması (TCK 204/3).

TCK md. 204/3’e göre resmi evrakta sahtecilik suçu yalnızca sahteliği ispatlanıncaya kadar (sabit oluncaya kadar) geçerli belgelerde işlendiğinde suçun cezası yarı oranında arttırılır. Aksi ispatlanıncaya kadar geçerli resmi belgelerde suçun temel şekli işlenmiş olur.

İspat gücü bakımından genel olarak iki çeşit resmi belge türü bulunmaktadır bunlar:

a- Sahteliği ispatlanıncaya kadar geçerli resmi belge;

Bu belgeler resmi makamlar nezdinde güvenilir kabul edilmektedirler, sahteliği kanıtlanmadıkça kesin delil niteliği taşırlar. Örneğin, hakim tarafından tutulan duruşma tutanakları sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerdendir. Bu belgelerin aksi başkaca delillerle ispatlanamaz, ancak sahte oldukları ispatlanabilir. Sahteliği sabit olana kadar geçerli belgeler özel kanunlar düzenlenmiştir. Şu belgeler sahteliği ispat oluncaya kadar geçerli belge olarak kabul edilir. Bu belgerler; mahkeme ilamı, noterlerde düzenleme biçiminde tanzim edilen evraklar, duruşma tutanakları, seçim tutanakları, belediye ceza tutanakları, ilam niteliğindeki belgeler, kaçakçılıkla mücadele kanunu gereği tutulan suç tutanakları, sayıştay ilamları olarak sayılabilir.

b- Aksi ispatlanana kadar geçerli resmi belge;

Bu belge çeşidi resmi evrak olarak yine güvenilirliğe sahip olmakla birlikte aksi her zaman ispatlanabilen belgelerdir. Herhangi bir devlet kurumunda düzenlenen evraklar bu kapsama girmektedir. Bu belgelerde suçun nitelikli hali kabul edilen 3. fıkra hükümleri uygulanmaz.

Resmi Belge Hükmünde Olan Özel Belgeler Nelerdir?

TCK Madde 2101) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

2) Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur.”

Türk Ceza Kanunu’nda resmi belge hükmünde sayılan özel belgeler ile sahtecilik suçu işlendiği takdirde işlenen fiil resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılacaktır.

Bu belgeler kanunda sınırlı şekilde sayılmıştır. Aslen özel evrak niteliğinde olmalarına karşın kamu güvenliği açısından resmi evrakta sahtecilik suçuna dahil edilmişlerdir.

Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Adli Para Cezası Verilebilir mi? Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Cezanın Ertelenmesi , Hagb ve Uzlaştırma

Resmi evrakta sahtecilik suçu cezasının alt sınırı 2 yıl olması nedeniyle yargılama sonucunda mahkemece hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi mümkün değildir.

Resmi evrakta sahtecilik suçuna yönelik gerçekleştirilen yargılama sonucunda mahkemece hükmedilen cezanın 2 yıl ve altında olması ve daha önce sabıka kaydına işlemiş suç bulunmaması halinde hallerinde sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

Resmi evrakta sahtecilik suçuna yönelik gerçekleştirilen yargılama sonucunda mahkemece hükmedilen cezanın 2 yıl ve altında olması halinde ve daha önce sabıka kaydına işlemiş suç olmaması halinde sanık hakkında cezanın ertelenmesi kararı verilebilir.

Resmi evrakta sahtecilik suçu uzlaştırma kapsamında değildir.

Resmi Evrakta Sahtecilik Yargıtay Kararları

Yargıtay Ceza Genel Kurulu E. 2014/568 K. 2015/244 T. 23.6.2015 sayılı kararı

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün eksik araştırmaya dayalı olarak verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; 1-Yerel mahkemece suç tarihinin hatalı olarak belirlenip belirlenmediği,

2-Lehe bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan sadece sanık müdafiine tebligat yapılıp dinlenilmesi ile yetinilerek hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı,

3-Direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı, Hususlarının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından; Sanık hakkında 07.12.2010 tarihli iddianame ile katılan tarafından keşide edilen 15.01.2001 tanzim ve 31.03.2001 vade tarihli 2.500 Amerikan Doları bedelli bononun bedel hanesinde tahrifat yaparak 32.500 Amerikan Doları haline dönüştürüp 04.09.2003 tarihinde icra takibine koyduğu iddiasıyla resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda 03.05.2011 tarihli hüküm ile sanığın mahkûmiyetine karar verildiği, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması ve kabule göre 5237 sayılı TCK’nun sanığın aleyhine olduğunun gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulduğu, yerel mahkemece gerekçeli karar başlığında suç tarihi 15.01.2001 olarak gösterilerek, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan sadece müdafine tebligat yapılıp dinlenilmesi ile yetinilip, direnme nedenleri ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan bozulan kararın “gerekçe ve deliller” bölümü aynen yazılmak suretiyle önceki hükümde direnilmesine karar verildiği, Anlaşılmaktadır Usule ilişkin uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1-Yerel mahkemece suç tarihinin hatalı olarak belirlenip belirlenmediği:

Gerek suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 349/2 gerekse sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 210/1. maddesinde kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliklerde resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiştir. Burada söz konusu olan, sadece resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezanın uygulanması değildir. Resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin bütün olarak uygulanmasıdır. Resmi belgede sahtecilik suçu ise hem suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun da (m. 342/1) hem de sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nda (m.204/1) “seçimlik hareketli” bir suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi (sahte bir varaka tanzimi), gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi (hakiki bir varakayı tağyir ve tahrif eyleme) veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda (sahte bir varakayı bilerek kullanma) suç oluşacaktır. Seçimlik hareketli suçlar, suçun kanuni tanımında gösterilen alternatifli hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile tamamlanabilen suçlardır. Seçimlik hareketlerin tamamının işlenmesi şart olmayıp, bir tanesinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. Seçimlik hareketlerden birkaçı ya da hepsi birlikte işlenmiş olsa dahi tek suç oluşacak, ancak bu durum temel cezanın belirlenmesinde göz önünde tutulabilecektir. Seçimlik hareketlerden birisi tamamlanmış ise diğeri teşebbüs aşamasında kalsa dahi suç tamamlanmış kabul edilecektir. Bu suçlarda, suç tarihi en son seçimlik hareketin yapıldığı tarih olup dava zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Sanığın katılan tarafından keşide edilen 15.01.2001 tanzim ve 31.03.2001 vade tarihli 2.500 Amerikan Doları bedelli bononun bedel hanesinde tahrifat yaparak 32.500 Amerikan Doları haline dönüştürüp 04.09.2003 tarihinde icra takibine koyduğu iddia edilen somut olayda; suç tarihinin, sanık tarafından suça konu sahte kambiyo senedinin icra takibine konulmak suretiyle kullanıldığı 04.09.2003 olacağı gözetilmeden, gerekçeli karar başlığında, senedin üzerinde yazılı düzenlenme tarihi olan 15.01.2001 olarak yanlış gösterilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

2-Lehe bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan sadece sanık müdafiine tebligat yapılıp dinlenilmesi ile yetinilerek hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı:

1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinde, “Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar. Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ olunmalı, duruşma gününden haberdar edilmelidirler. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi halinde, verilecek ceza bozmaya konu olan cezadan daha hafif ise yargılamaya devam olunarak bir karar verilmelidir. Sanığa davetiye tebliğ edilmeden, duruşma günü bildirilmeden, yargılamaya devamla sanığın yokluğunda direnme kararı verilmesi 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2 ve 308/8. maddelerine aykırı olup savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.

3-Direnme hükmünün yasal ve yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı:

Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir. İncelenen dosyada; yerel mahkemece, Özel Dairenin bozma kararına karşı ilk hükümde direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ilk hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, direnme nedenleri gösterilmemiş, bozma kararına niçin uyulmadığı açıklanmayarak, bozulan kararın “gerekçe ve deliller” bölümün aynen ve yeniden yazılmasıyla yetinilmiştir. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin yanlış gösterilmesi, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan yargılamaya devamla yokluğunda direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması ve bozma kararına hangi nedenlerle uyulmadığı belirtilmeden ve direnme gerekçeleri gösterilmeden bozulan kararın “gerekçe ve deliller” bölümün aynen tekrarı ile yetinilmesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmedir.

Açıklanan nedenlerle;1- İzmir 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.12.2012 gün ve 2050 – 2072 sayılı direnme hükmünün, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin yanlış gösterilmesi, bozma ilamı ve duruşma günü sanığa tebliğ olunmadan yargılamaya devamla yokluğunda direnme kararı verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması ve bozma kararına hangi nedenlerle uyulmadığı belirtilmeden ve direnme gerekçeleri gösterilmeden bozulan kararın “gerekçe ve deliller” bölümün aynen tekrarı ile yetinilmesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin E. 2021/3505 K. 2024/3103 T. 21.3.2024 sayılı kararı

I. TEMYİZ SEBEPLERİ

1. Katılan … İdaresi vekilinin temyiz nedenleri; sanıkların kaçakçılık ve sahtecilik suçlarını işlediğine, beraat kararlarının re’sen dikkate alınacak nedenlerle bozulması talebine ilişkindir.

2. Sanık … müdafiinin temyiz nedenleri; sanığın atılı suçu işlemediğine, beraat kararı verilmesi gerektiğine, re’sen dikkate alınacak nedenlerle hükmün bozulması talebine ilişkindir.

Tavsiye<< Aile ve Boşanma Hukuku Makaleleri

II. GEREKÇE

Halkalı Gümrük Müdürlüğü tarafından yapılan incelemelerde; sanık …’ın ortağı ve

yetkilisi olduğu … Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına tescilli 22.07.2009 tarihli 10 adet ihracat beyannamesi muhteviyatı eşyanın fiilen taşınmadığı ve yurt dışı edilmediği halde 5 adet özet beyandaki taşıma senedine “yavru beyanname” olarak bağlanarak kapatıldığı, böylece eşyanın gerçekte yurt dışı edilmediği halde özet beyana gizlenerek yurt dışı edilmiş gibi sistem üzerinden beyannamenin kapatılmasının sağlandığı, kapatılan beyannamelerin taşıma senedine kayıtlı ana beyannameyle herhangi bir ilgisinin bulunmadığı, firmanın bu ihracatla ilgili olarak KDV mahsup ve iadesinden yararlandığı anlaşılmıştır.

İhracatçı firma yetkilisi ve ortağı olan sanık …, gümrük müşaviri …, taşıyıcı firma sahibi…, özet beyan giriş şifre ve ekranı kullanılan taşıyıcı firma çalışanı …, yine taşıyıcı firma çalışanı … ile özet beyanın tescil ve onay işlemini yapan gümrük memuru … hakkında, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun (5607 sayılı Kanun) 3 üncü maddesinin ondördüncü, aynı Kanun’un 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 204 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kamu davası açılmıştır.

Sanık … savunmasında, ihracatçı firmanın yetkilisi olduğunu, Rus uyruklu bir alıcının istediği eşyaların satışı konusunda anlaştıklarını, onun yönlendirdiği gümrük müşavirine vekalet verdiğini, yine onun yönlendirdiği taşıyıcı firmanın eşyaları depodan aldığını, diğer sanıkları tanımadığını, eşyaların yurtdışı edilmesine müteakip beyanname kapsamında KDV iadesi talebinde bulunduğunu beyan etmiştir.

Sanık … savunmasında, Transalkım Uluslararası Nakliyat ve Tic. Ltd. Şti.nde bordrolu eleman olarak çalıştığını, gümrüklerde özet beyan girişlerinde firma çalışanı 12 arkadaşı ile birlikte … adına alınan şifre ile işlem yaptıklarını, iddianamede ismi geçen şahısları ve firmaları tanımadığını, bu şahıs ve firmaların herhangi bir nakliye işini gerçekleştirmediğini beyan etmiştir.

Sanık … savunmasında, Transalkım Uluslararası Nakliyat ve Tic. Ltd. Şti.nde bordrolu eleman olarak 9 yıldır çalıştığını, Transalkım firmasına ait çıkış özet beyanlarda yer alan … isminin kendisine ait olduğunu, tüm bu özet beyanların kendi şifresi ile yapıldığını, bu şifrenin tüm Transalkım çalışanlarınca bilindiğini, iddianameye konu firmaları ve yetkililerini tanımadığını, bunlarla ilgili firmalarının gerçekleştirdiği herhangi bir işlem söz konusu olmadığını beyan etmiştir.

Sanık … savunmasında, gümrük müşaviri olduğunu, şifresini kendisinden başka kimsenin bilemeyeceğini, nasıl ele geçirildiğini bilmediğini, dosya kapsamındaki firmaları ve şahısları tanımadığını, beyannameleri kendisinin düzenlemediğini, bilgisinin olmadığını, şifresinin ve adının kullanıldığını beyan etmiştir.

Sanık … savunmasında, eylemle ilgisinin olmadığını, art niyetli kişiler tarafından BİLGE sisteminin eksikliklerinden faydalanılarak yapıldığını, usülsüz işlemle ilgili bir bilgisinin olmadığını, BİLGE sistemindeki eksikliklerin de kendileri tarafından ortaya çıkarıldığını, sahteciliğe konu hiçbir belgenin kendisi tarafından düzenlenmediğini beyan etmiştir.

Katılan … İdaresi vekilinin münhasıran beraat kararlarına yönelik temyizi ile sanık … müdafiinin temyizinin incelenmesinde;

A. Sanıklar … ve … Hakkında 5607 sayılı Kanun’a Muhalefet ve Resmî Belgede Sahtecilik Suçlarından Kurulan Beraat Hükümlerinin Temyizi Bakımından

Sanıkların aşamalardaki savunmaları ve tüm dosya kapsamına göre; 5607 sayılı Kanun’a muhalefet ve resmi belgede sahtecilik suçlarını diğer sanıklarla iştirak halinde işlediklerine dair dosyaya yansıyan

somut delil bulunmadığı anlaşılmakla;

Sanıklar … ve …’ün yargılama konusu eylemlerine göre belirlenecek cezanın türü ve üst haddine göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereği 8 yıllık olağan, aynı Kanun’un 67 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereği ise 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin öngörüldüğü, atılı suçun işlendiği 22.07.2009 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin gerçekleştiğinin anlaşılması bozmayı gerektirmiştir.

B. Katılan … İdaresi Vekilinin Münhasıran Sanıklar … ve … Hakkında Resmi Belgede Sahtecilik ve 5607 Sayılı Kanun’a Muhalefet Suçlarından Kurulan Beraat Hükümleri Yönünden Temyizi ile Sanık … Müdafiinin Sanık Hakkında Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Yönünden Temyizi Bakımından

Suça konu ihracat beyannamelerinin gümrük müşaviri sanık …’nin şifresi kullanılarak tescil edildiği, bu şifre olmadan eylemin icra edilmesi mümkün olmadığı gibi söz konusu TIR karnesi muhteviyatı eşyaları Transalkım firmasının naklettiği ve anılan firmanın çalışanı olan sanık …’in şifresi ile TIR karnelerine alt satırlar açılarak yavru beyannamelerin düzenlendiği, bunun yanında söz konusu ihracat beyannemelerinin … Tekstil İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. adına tescil edildiği ve bu firmanın temsile yetkili ortağının da sanık … olduğu anlaşılmıştır.

Her ne kadar mahkemece sanıklar … ve … hakkında atılı resmi belgede sahtecilik ve 5607 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından delil yetersizliği gerekçesiyle beraat kararı verilmiş ise de, 22.07.2009 tarihli 10 adet ihracat beyannamesinin ekinde bulunması gereken TIR karneleri ve diğer belgeler olmadan tescil edildikleri, bu nedenle 5607 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin ondördüncü fıkrasındaki düzenleme gereği “İhracat gerçekleşmediği halde gerçekleşmiş gibi göstermek” fiilinin somut olayda gerçekleştiği, keza suça konu diğer ihracat beyannamelerinin ekinde yer alan TIR karneleri incelendiğinde her bir yavru beyanname muhteviyatı eşyanın farklı bir TIR aracı ile nakliyesinin yapılması ve ayrı bir çıkış beyannamesine bağlanarak 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 150 ve devamı maddeleri gereğince tescil edilmesi gerekirken yavru beyannamelerin yer aldığı TIR karnelerinin sadece bir çıkış beyannamesine bağlanması ve ana beyanname muhteviyatı eşyaları taşıyan nakil araçlarının yavru beyanname kapsamındaki eşyaları nakletmesinin dosya kapsamına göre mümkün olmadığının anlaşılması karşısında, sanıkların iştirak halinde yavru beyannamelere konu eşyaları Türkiye Gümrük Bölgesi dışına çıkartmadıkları halde ihraç etmiş gibi gösterdiklerinin sabit olduğu gözetilerek, resmî belgede sahtecilik suçu bakımından sanıkların eylemlerine uyan 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince, kaçakçılık suçu bakımından ise suç tarihinde yürürlükte bulunan 5607 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin ondördüncü fıkrası ve aynı Kanun’un 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği mahkûmiyetlerine karar verilmesi gerekirken, sanıklar … ve … hakkında beraatlerine, sanık … hakkında ise 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkûmiyetine karar verilmesi,

hukuka aykırı bulunmuştur.

C. Sanık … Hakkında 5607 sayılı Kanun’a Muhalefet Suçundan Kurulan Mahkûmiyet Hükmünün Temyizi Bakımından

Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve Kanun’a uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin

sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin aşağıda yer alan hukuka aykırılıklar dışındaki temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.

1. Dava konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin 2 katının ödenmesi halinde; soruşturma evresinde etkin pişmanlık konusunda ihtarat yapılmamış ise verilecek cezada 1/2 oranında, yapılmış ise 1/3 oranında indirim yapılacağı belirtilerek 7242 sayılı Kanun’un 62 nci maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca etkin pişmanlık ihtaratında bulunulması gerektiği de göz önünde bulundurulmak suretiyle; 10.12.2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanıp, aynı gün yürürlüğe giren 7423 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile 5607 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin yirmiikinci fıkrası “yirmiüçüncü” fıkrası olarak değiştirildiği gözetilerek; 15.04.2020 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun’un 61 inci maddesi ile 5607 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesi yirmiüçüncü fıkrasına eklenen “Eşyanın değerinin hafif olması halinde verilecek cezalar yarısına kadar, pek hafif olması halinde ise üçte birine kadar indirilir.” şeklindeki düzenlemenin sanık lehine hükümler içermesi, yine aynı Kanun’un 62 nci maddesi ile değiştirilen 5607 sayılı Kanun’un 5 inci maddesi ikinci fıkrası uyarınca kovuşturma aşamasında etkin pişmanlık uygulamasının olanaklı hale geldiği ve anılan madde gereğince suça konu eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı tutarındaki miktarın hüküm verilinceye kadar Devlet Hazinesine ödenmesi halinde verilecek cezada indirim uygulanacağı hüküm altına alındığı dikkate alınarak, 5237 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ve 7242 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesi ile 5607 sayılı Kanun’a eklenen geçici 12 nci maddenin ikinci fıkrası uyarınca ilgili hükümlerin yasal koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması ve sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu,

2. Sanığın diğer sanıklar … ve … ile birlikte atılı suçu işlediği anlaşılmakla, 5607 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezada artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Hukuka aykırı bulunmuştur.

III. KARAR

A. Sanıklar … ve … Hakkında 5607 sayılı Kanun’a Muhalefet ve Resmî Belgede Sahtecilik Suçlarından Kurulan Beraat Hükümlerinin Temyizi Bakımından

Gerekçe bölümünde (A) bendinde açıklanan nedenlerle katılan … İdaresi vekilinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükümlerin, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesinin birinci fıkrası gereği BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkındaki kamu davalarının 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin sekizinci fıkrası gereği gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle DÜŞMESİNE,

B. Katılan … İdaresi Vekilinin Münhasıran Sanıklar … ve … Hakkında Resmi Belgede Sahtecilik ve 5607 Sayılı Kanun’a Muhalefet Suçlarından Kurulan Beraat Hükümleri Yönünden Temyizi ile Sanık … Müdafiinin Sanık Hakkında Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Yönünden Temyizi Bakımından

Gerekçe bölümünde (B) bendinde açıklanan nedenlerle katılan … İdaresi vekilinin ve sanık … müdafiinin temyiz istekleri yerinde görüldüğünden hükümlerin, 1412 sayılı Kanun’un

321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, temyiz edenin sıfatına göre 5271 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sanık …’ın cezada kazanılmış hakkının saklı tutulmasına,

C. Sanık … Hakkında 5607 sayılı Kanun’a Muhalefet Suçundan Kurulan Mahkûmiyet Hükmünün Temyizi Bakımından

Gerekçe bölümünde (C) bendinde açıklanan nedenlerle sanık … müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, temyiz edenin sıfatına göre 1412 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sanığın cezada kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 21.03.2024 tarihinde karar verildi.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin E. 2021/6749 K. 2024/5328 T. 24.4.2024 sayılı kararı

Sanıklar hakkında kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir oldukları, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükümleri temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteklerinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteklerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Elazığ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 10.05.2016 tarihli ve 2016/228 Esas, 2016/604 Karar sayılı kararı ile resmi belgede sahtecilik suçundan;

a. Sanık … hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 204 üncü maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci ve 53 üncü maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına,

b. Sanık … hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 204 üncü maddesinin birinci fıkrası, 62 nci ve 53 üncü maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına,

karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

Sanık … müdafiinin temyiz isteği; usul ve yasaya aykırı kararın bozulmasına,

Sanık … müdafiinin temyiz isteği; sanığın evrakın sahte olduğunu sonradan öğrendiğini samimi olarak ikrar etmesi karşısında suç kastı ile hareket etmediğinden resmi evrakta sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmadığına, hakkında kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin ve lehe hükümlerin uygulanmamasına, açıklanan ve re’sen nazara alınacak nedenlerle kararın bozulmasına, ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

1. Sanıkların sevk ve idaresinde bulunan cenaze nakil aracında kolluk görevlileri tarafından usulünce yapılan aramada, suça konu sahte ölüm belgesi ile üzerinde sanık …’ün fotoğrafı bulunan ancak …’ün kimlik bilgileri ile tamamen sahte olarak düzenlenmiş sürücü belgesinin ele geçirildiği, bu şekilde sanıkların üzerlerine atılı suçu işledikleri iddia ve kabul edilmiştir.

2. Kriminal rapor ile suça konu sürücü belgesinin tamamen sahte olarak düzenlendiği ve yapılan sahteciliğin aldatıcılık niteliği bulunduğu, ölüm belgesi üzerindeki tüm unsurların renkli fotokopi niteliği taşıdığı tespitleri yapılmıştır.

3. Elazığ Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğünce suça konu ölüm belgesinin kurum kayıtlarında ve ölüm bildirim sisteminde mevcut olmadığı bildirilmiştir.

4. Sanıkların savunmaları ikrara yöneliktir.

5. Yapılan yargılama neticesinde gerekçeleri açıklanarak takdiren sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanmamıştır.

6. Suça konu belgelerin dosyada delil olarak saklanmasına karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE

1. 5271 sayılı Kanun’un 217 nci maddesi uyarınca duruşmadan edindiği kanaate göre delilleri değerlendirip vicdani kanıya ulaşan Mahkemenin takdir ve kabulünde bir isabetsizlik görülmediği gibi dosya kapsamı itibarıyla soruşturma aşamasında alınan kriminal raporun kovuşturma aşamasında sanıklara okunarak beyanlarının alındığı anlaşılmakla tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.

2. Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz sebepleri de reddedilmiştir.

V. KARAR

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle, Elazığ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin, 10.05.2016 tarihli ve 2016/228 Esas, 2016/604 Karar sayılı kararında sanıklar müdafilerinin temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden sanıklar müdafilerinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükümlerin, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.04.2024 tarihinde karar verildi.

Bursa Avukat için hemen iletişime geçebilirsiniz!